insan, doğanın yere döktüğü birer kırıntı...

yaşadı, gün doğumundan geceye

yalvardı,

kirli bi ırmak olup,
engin bir denize varıncaya kadar.

Orada mıyım?

19 Kasım 2012 Pazartesi

gidenler kalanlar ...

kaçıştı. haykırıştı. hissizliği hissetme arzusuydu belki.
gezdim elimden geldiğince.
gördüm gözlerimin yettiğince.
uzun süre yazamadım. bir sürü şey oldu. bodrum mu ne zıkkımsa en son orayı yazmışım. oradan sonra da gittim tabi. güneye ve doğuya. antalyada 20 küsür kilometre yürüdüm. ne cami imamı, ne jandarma, ne köylü hiç kimse yardım etmedi. en son umut da gaz için 20 lira istedi. öğretmen evi doluydu. cebimdeki son para tuborg un hakkıydı.

yalnızken yolda bir haftadan sonra farklı bir ruh haline bürünüyordu insan. antalyada  ayaklarımın tutmadığı ama yürümek zorunda olduğum o kimsenin olmadığı bol yıldızlı orman yolunda karar verdim geri dönmeye. elmalı da inşaat şantiyesinde kaldım bir gece. dinardan otobüse bindim; adapazarında indim.

çok kastım. son düzlükteyken okulun 2-3 ders kalmışken. matematikçiye yalan söyledim. analizden aa aldım. fizikten yekten geçtim. hep bir sıkıntı anasını satayım.

ağustosta her sabah 2 köprünün de altından da iki kere geçtim. sıcaktı. sonra bayram geldi. yoldayken fikirleriyle telefonlarıyla ekipmanlarıyla yanımda olan Anıl Abim gitmişti. Şoktaydım. Sonrasında çok üzülmedim ama hala buruğum; hüzünlüyüm. Bana göre en sevdiği şeyi yaparken gitmek güzel birşey olsa gerekti. O, en sevdiği şeyi yaparken gitti Valla.

Geçen adapazarında amirle konuştum. o da farklı duygularda. sarsıyor adamı gidişler. davayı çözmeye çalışan savcı gibi sorguluyor insan hayatı. Anıl abiden ensesine kadar kısa uzun dalgalı saçları ve o saçların içerisindeki gülüşü kaldı hatıramda ve ilk tırmanışımda belime kadar batmışken kara zirve çanağında batonunu uzatışı, herkes gittikten sonra en arkada ikimiz kaldığında.


Hiç yorum yok: