insan, doğanın yere döktüğü birer kırıntı...

yaşadı, gün doğumundan geceye

yalvardı,

kirli bi ırmak olup,
engin bir denize varıncaya kadar.

Orada mıyım?

4 Mart 2012 Pazar

DENİZ FENERLERİ 3 : İZMİR 2

NOT:

BU POST U ŞU ŞARKIYI DİNLERKEN OKURSANIZ DAHA GÜZEL OLABİLİR:




Ne güzel bir sabah. Donuma kadar ıslak. Sokakta yokuştan aşağıya akan suları takip ederek denizi buluyorum sonra onu sağıma doğru alıp yürümeye başlıyorum. Urla, Karaburun, Çeşme arabalarının kalktığı küçük garaja. 11 yada 13 lira ödedikten sonra ve biraz da bekledikten sonra yola çıkıyoruz. Araçta 6-7 kişi var ve sefer saatleri seyrek. Tabi kış olduğu için :)

Karaburun Arabaları:


otobanda biraz seyrettikten sonra otobandan ayrılıyoruz. Tabi ben de dönüş için fikir sahibi olmak adına yoldaki sapakları pür dikkat kesip hafızaya atmaya çalışıyorum. Urla yı geçiyoruz. Yine sağımda deniz solda muhteşem tepeler ve dağlar. Hepsinin de başında duvak var yağmur bulutlarından. Denizdeki boktan balık çiftliklerini görsem de benim için denizin güzelliğini bozacak kadar galip değiller.


Karaburun merkeze vardıktan sonra gps te işaretlediğim sokağa doğru yürümeye başlıyorum. Karaburun un balıkçı barınakları ile merkezi arasında kısa bir mesafe var. Tabi balıkçı barınaklarının bulunduğu yerde de yerleşimler ve lokanlatalar mevcut.

Karaburun:

Karaburun da Balıkçılar:

Karaburun da Güzel Bir Ev:

Yoğun yağmurun altında önce yanlış bir sokağa giriyorum daha sonradan işaretlediğim yere ulaşıyorum. Yüksekçe kayalıklı denize hakim bir yer. Gelgelelim bir sıkıntı var. Benim gps te deniz feneri diye işaretlediğim yer bildiğin bir özel mülk. Fenerle hiç bir alakası yok. Şaşırıyorum tabi ister istemez. Sonra Atlas Dergisi’nin Deniz Fenerleri ekini hazırlayan Ersin Demirel i arıyorum yerimi tarif ettikten sonra acı gerçeği öğreniyorum. Meğersem asıl fenerin bulunduğu yer kıyıdan Çeşme’ye doğru giden ormanlık yolun kenarında ve bulunduğum yerden 5 km kadar uzakta. Teşekkürler ederek ve kendime küfrederek ve gülerek telefonu kapatıyorum. Bu yağmurda pek araç olmayan bir yolda 5 gidiş 5 geliş toplam 10 km yol ne kadar sağlıklı. Zaten sabahtan beri yağmurun altındayım ve artık ıslanmamış pek biyerim yok. Sallana sallana balıkçı barınağına gelirken beni bu tongaya düşüren detayı farkediyorum. Duvardaki “Fener Sokak” tabelası. Büyük ihtimalle benim gps teki evi işaretlememin sebebi “Fener Sokak” ı görmem. Geziye hazırlık yaparken esasında fenerlerin tam koordinatlarını bulamamıştım. Hemen hepsini tariflerle not etmiştim. Bir kısmında ise tarif bile olmadan bölgedeki insanlara sorarak buluyordum.

Tüm Olanların Belki de Tek Müsebbibi:

Vakit gün için tekrardan plan yapma vaktiydi. Barınağın yanındaki şiltenin altına girip düşünmeye başladım karşıdaki kimsesiz adaya bakarak. Saat çoktan öğleden sonraydı ve kış olması münasebetiyle günler kısalmakta ve çabucak hava kararmaktaydı. O yağmurda 14 km lik yolu yürümem beni hasta edecek ve gezinin devamını tehlikeye atacaktı. Onun için karaburun feneri ni es geçip aydın çine deki arkadaşım Dilek e gitmeye karar verdim.

Tekrardan karaburun a doğru yokuşu çıktım ve beklemeye başladım. Hani bekliyoruz ama videoda da görüldüğü gibi ne anayol üstü ne de işlek biyer. Öyle bildiğin alakasız hakkaten kardeşim manyak mısın ne yapıyosun burada denecek bir yer. Ama trafiğe tamamen kapalı bir yolda bile otostop çekip araç bulduğum için pek umutsuzluğa kapılmıyorum. İllaki biri duracak. Evet birisi duruyor. Karaburun daki halkeğitim merkezindeki dans hocası. Kendisi folklör dansları nı öğretiyormuş. Beni alıp birkaç köy öteye kadar bırakıyor. tabi yolda koyu muhabbetle türkiyeyi kurtarıyoruz. Hiç bilmediğim mevzular hakkında bilgi sahibi oluyorum ve düşünmeye başlıyorum.

Şöyle anlatıyor güzel abim: Düşün! Bir ilçe. İlçe milli eğitim müdürlüğü var. İlçenin nüfusu 5000 kişi. İlçe milli eğitim müdürlüğünde 1 müdür, 2 müdür yardımcısı, sekreter, odacı, çaycı, 3 tane şoför, muhasebeci, bilgi işlem uzmanı ve diğer kadrolular. İlçede zaten 1 lise 5 tane de ilköğretim okulu var. Bu müdürlük çalışanları ise neredeyse hiçbirşey yapmıyorlar. geçenlerde ilkokulun tekinde biyoloji hocası eksiği oldu bu kadrolu kişilerden de biyoloji hocası olanlar var eğitime destek olup açığı kapatmak yerine kıçlarını kaldırıp makamdan ayrılmadılar. Keza geçen sene matematik dersi için de aynısı oldu. Ne olacak bu çocuklara? Kim düşünüyor bu çocukları? Kimin yararına bu sistem?

Gerçekten kimin yararına bu sistem?

Neyse telefonları karşılıklı alıp veriyoruz ve bir daha gittiğimde beni misafir edeceğini söyleyerek vedalaşıyoruz. Tekrar beklemeye başlıyorum. Yağmursa hiç durmadı. Derken çok sevindirici birşey oluyor. Ne mi? Bir beton mikseri kamyonu duruyor. Bu mu sevindirici demeyin. Yoldayken birçok arabaya bindikten sonra artık binmediğiniz arabalara da binmek istiyorsunuz. Mesela beton mikseri bunlardan biriydi. Çok merak ediyordum ve önümden geçtiklerinde çok imreniyordum. O gün bu gündü ve bir tanesi duruverdi. Gülbahçe ye kadar devam edip gülbahçede yollarımız ayrılınca ben iniyorum. Tekrardan bir yağmur ve bekleme periyodu. Mekan trafik ışıkları. Biraz bekledikten sonra bir telekom arabası duruyor hemen atlıyorum. Epey ıslak ve soğuk haldeyim. Sürücü acıyıp klimayı sonuna kadar açıyor ve biraz ısınıyorum. Muhabbet ediyoruz. Beni yolu olmamasına rağmen Güzelbahçe ye kadar götürebileceğini söylüyor. Ben, benim için planlarını ve yolunu değiştirmemesi taraftarıyım ama o dinlemiyor. Ben de kabul ediyorum. Sonra giderken birden yavaşlıyor ve duruveriyor. “kardeş orası bizim mıntıkanın dışında oraya gidersem sıkıntı çıkabilir” diyor ve ben şaşkınlık içinde kabullenip iniveriyorum. Yağmurdan korunmak için bir belediye otobüsü durağına sığınmak en iyisi ve öyle yapıyorum.

Bekle ve düşün... Daha kahvaltı bile yapmadım. Baştan aşağı sırılsıklamım izmir e giden belediye otobüsleri. Binip gitsem mi? O zaman neden bunca zahmete katlandım? Karşıda sıcaktan camları buhu olmuş bir ekmek fırını. Cebimde az param var. Acaba gidip bir tane ekmek istesem mi? Boşver. Devam et. Yol en iyisi.

Yürüyorum ileriye. Kalabalıktan biraz daha uzak ve nispeten sakin bir yer. Başlıyorum otostoba. Yine mutlu oluyorum hem de çok. Bu sefer de resmi plakalı bir il özel idaresi kamyonu. Duruyor. Bu bir ilk. Sevinerek atlıyorum. Şoför küfürbaz biri Aydın’lı. Gaziemir e kadar bırakıyor beni.

Gaziemir çok şehir içi. Bulvardan otostop çekmek imkansız. Bir sonraki durak Aydın. Tren fikri geliyor aklıma. Hem biraz kururum. Hem de biraz dinlenirim düşüncesiyle 6 buçuk lira ya aydın a bilet alıyorum.

Gaziemir istasyonu şahane. :D bildiğin döküntü bir prefabrik. Basmane vs. tarafına giden kendilerine has şiveli birçok insanın arasında treni bekliyorum.

Gaziemir Tren İstasyonu:

Tren rahat, boş ve sıcak.

Gecenin karanlığında aydın a varırken trende bir emekli albay la muhabbet ederken buldum kendimi. Oysa sadece adres soracaktım. Sonra trenden inip hızlı adımlarla yürümeye başladık. Başka fikirleri vardı başka bakış açıları benimkiler de farklıydı. Söylemeye çalıştım ama anlatamadım. Belki anlamak istemiyordu belki de dinlemiyordu. Bir marketten kendine ekmek alırken bana da simit aldı. Ve fethiyeye gidersem evinde kalabileceğimi söyleyip numarasını verdi. Çine minibüsüne bindirdi ve minibüs paramı ödedi sağolsun. Fikirlerimiz farklı olsa bile iyi bir iletişim yakalamıştık.

Artık yağmur dinmişti koca günün ardından ve yine karanlıkta tıka basa dolu bir minibüsle Çine ye gidiyordum. İsmini yeni duyduğum biryer. Aslında Dilek bana defalarca söylemiş ama ben hatırlamıyorum.

Çine nin küçük otogarında biraz bekledikten ve otogar marketini izledikten sonra Dilek ve kuzeniyle buluşuyoruz. Kuzen ayrılıyor ve biz de karnımı doyurmak için Çine sokaklarında bir pideciye giriyoruz.

Sonra Dilek in kuzenlerinin evine geçiyoruz. Çay böğrek pasta eşliğinde oturuyoruz muhabbet ediyoruz. Albay ın verdiği simitleri Dilek e doğum günü hediyesi olarak veriyorum. :D karatay diyetindeymiş.....

Gece birçok iyi arkadaş ediniyorum. Sonra ilerleyen vakitlerde Dilek lerin eve geçiyoruz. Dilek in babası kopuz ustası. El işi çok güzel kopuzlar yapıyor hem de çalıyor. Biraz dinleyip biraz da muhabbet ettikten sonra yatmak üzere güne noktayı koyuyoruz. İyi geceler herkese...

Çine:


Bir sonraki bölümde Çine’den Bodrum’a...

Hiç yorum yok: